Sayfalar

Salı, Ağustos 18, 2020

Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan Kitabından Alıntılar


 Sabahattin Ali'nin, hayatın farklı köşelerinden bizlere sunduğu insanlar ve hikayeleriyle bütünleştiğimiz bir romanı olan, İçimizdeki Şeytan, birbirlerini pek tanımadan evlenen Macide ve Ömer'in hayatına değiniyor kısaca. Hiçbir şey tamam değilken yalnızca aşk uğruna girilen bir yolun sonunda, birbirlerini tanıyamayaz hale gelen çiftin öyküsünü okurken anlamlı dersler çıkarıyoruz biz okurlar da. 

Kitaptan birkaç alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sabahattin Ali, yüreklerimize dokunan tasvirleriyle yine bizi etkilemeyi başarıyor. 

  • En akıllımızın kafası bile bizden evvelkilerin depo ettiği bir sürü bilgi ve tecrübenin ambarı olmaktan ileri geçemez.

  • İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz. Mamafih insanlarda bu merak olmasa doktorlar açlıktan ölürlerdi.

  • İşte, iki gözüm, ciltlerle kitabın, saatlerce tefekkürün yapamadığı işi iki kirli kâğıt başarır. Sen ruhumuzun bu kadar ucuz bir bedel mukabilinde takla atmasını haysiyetine yediremediğin için belki daha asil sebepler peşinde koşarsın, gökyüzünde birkaç yüz metre daha yükselen bir bulut, yahut ensene doğru esen serince bir rüzgâr, yahut o esnada aklına gelen zekice bir fikir, sana bu değişmenin sebebi gibi görünmek ister. Fakat söz aramızda, iş bunun tamamıyla aksinedir, cebimize giren iki lira sayesindedir ki havanın biraz açıldığını görmek, rüzgârın serinliğini hissetmek, hatta akıllıca şeyler düşünmek mümkün olmuştur.

  • Onu bir kere gözden kaybedersem ölünceye kadar ömrüm yalnız, aramakla geçer.

  • Hayatta fevkalade hiçbir hadise yoktur. Her şey birbirinin aynıdır. İşte bu kadar.

  • Onunla beni bizim iradelerimizin üstünde bir bağın bağladığına eminim.

  • Suiniyeti esas olarak kabul eden ve bir insanın dürüst, samimi ve namuslu olabileceğine ihtimal vermeyen bir kimseye karşı kendini müdafaa edebilmenin hazin imkânsızlığı onun elini kolunu bağlamıştı.

  • Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.

  • Çok kere böyle oluyordu. Bütün kafası birdenbire boşalıyor, göğsünün ve gırtlağının üstüne bir ağırlık çöküyor ve ne olduğunu bilmediği birtakım şiddetli arzuların hasretini duyuyordu.

  • Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır. Hatta biraz ileri gideyim, kendi yaşamamız için... Sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki, derhal uğrunda can feda edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun!

  • ...bugün olduğum gibi olmak da istemiyorum. Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün... Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız.

  • Hayatın bir değişmeler silsilesi ve her değişmenin bir tekâmül olduğunu anlamayanlar yobaz kafalı insanlardır.

  • Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir.

  • Hiçbirinizi anlamıyorum. Verecek cevap da bulamıyorum. Fakat yanılmadığıma eminim: Bizi istemediklerimizi yapmaya çeken bir kuvvet var, bu muhakkak. Bizim daha başka, daha iyi olmamız lazım... Bu da muhakkak... Bunu nasıl birleştirmeli, bunu bilmiyorum.

  • Kafasında onun iradesine tabi olmayan bir merkez işliyor ve o dikkatini buraya çevirmek isteyince derhal sisler içinde kayboluyordu.

  • İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.

  • İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.

  • Acaba şuanda o ne düşünüyor? Herhalde beni değil... Niçin?.. Onun kafasında bir müddet yaşamak için neleri feda etmem ki?.. Her şeyi...

  • Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmektir.

  • Kim bilir... Belki uzak bir günde, büsbütün başka insanlar olarak, tekrar karşılaşır ve belki gülüşerek birbirimize ellerimizi uzatırız.

  • Böyle dümdüz bir beynim olacağına hiç olmamasını tercih ederdim.

  • Niçin uyandım?.. Niçin bana kendimi unutturan uykum sürüp gitmedi?

  • İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum.

  • Azizim bu ne fedakarlık! Ben bir insanda bu kadar iyilik bulunabileceğine inanayım mı? Belki başka zaman inanırdım. Fakat bugün. Bugün inanmak mümkün mü? Bir insan bir insana kötülükten başka ne yapabilir? Kimi kandırıyoruz? Bana öyle riyakar gözlerle bakmayın! Masum tavırlar beni deli ediyor. Ben de sizin gibi masum suratlar almasını bilirdim. Ama bu suratın arkasında ne saklı olduğunu da biliyorum. İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık gördüm. Burun buruna nefesini koklayarak gördüm.

  • İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer... Ne olursa olsun.

  • Kullanmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?

  • İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile... Sadece bir yalnızlık ihtiyacı.

  • Kendimi kendim bile tanımıyorum.

  • İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var.

  • Bana istenecek bir şey söyle, uğruna can verilecek bir şey söyle, hemen dört elle sarılayım.

  • Günün birinde ya çıldıracağız, ya dünyaya hâkim olacağız.

  • Tam yaşamaya başladığım bu andan itibaren beni öldü saysınlar.

  • Hayatta hiçbir şey yapmış olmamak gibi korkunç ve utandırıcı bir şey var mı?

  • Senin gibi bir deliye iyilikten başka hiçbir şey yapmamış olan bir insanı bu kadar yaralamaya nasıl cesaret ettin? Git!...

  • Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş.

  • Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı. Düşünüyorum: Elimizden ne yapmak gelir? Hiç!... Milyonlarca senelik dünyada en eski şey yirmi bin yaşında... Bu bile biraz palavralı bir rakam.

  • İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder