Sayfalar

Perşembe, Nisan 18, 2024

Mutlu ol, mutlu kal. İyi ki doğdun!

Hayat bir yolculuktur diye düşünürüm hep. Ruhlarımız bu yolculuğa çıkmadan çok önce karar verirler, göze alırlar birçok şeyi. Yaşamımızın birçok yerinde üzülecek olsalar da, denemeye istekli olurlar. İnsan bedeni ile ruhu bir bütündür derler ancak ben tam tersini düşünüyorum her zaman. Yorucu olsa da, kalıbımızın dışına taşıyor bazen ruhumuz. Ömrümüz boyunca o dengeyi korumaya çalışıyoruz, hele ki hassas ve de her şeyin farkında olan bir insan isek. Özellikle bu ruhlar, iyi ki varlar...

Bir insana iyi ki varsın demek kolay değildir. Zannedersem bu söz öyle herkese de söylenmez. Ancak hayat yolculuğunu bildiğin, yıllardır bildiğin ve de varlığına, dürüstlüğüne, düşüncelerine saygı duyduğun bir insana çok kolay bir şekilde söyleyebilirsin bunu. Özellikle de bugün. Bugün, saat tam 00.00 olmuş iken ve tarihler 18 Nisan'ı gösteriyor iken. 

Neden var olduğunu hatırlamak için, karıncaları hatırla. Üzerine basmamak için dikkatle yürüdüğün yollarda, harıl harıl koşarcasına yuvasına yetişmeye çalışan o karıncaları hatırla. Bir başkası onların üzerine basarak onların yaşamına son verecek iken, sen onları incitmedin. O an orada olman için, iyi ki var olman gerekiyordu belki de. 😉

Farkında bile olmadığın birçok şey için, "iyi ki var" olman gerekiyordu belki de. Günün birinde, gözü yaşlı bir çocuk minnetle, "İyi ki varsın." diyecek belki de. Yalnızca pes etme. Mutlu hisset, mutlu kal. İyi ki varsın. 😉

 

Devamını Oku »

Pazartesi, Şubat 05, 2024

Keşke hissetmeseydim

İnsan bazı şeyleri söyleyemez, hayatı boyunca. Bu o kadar acı bir şey ki aslında. Duyduğum acıyla, gözyaşlarıyla yazıyorum şu an bu yazıyı. 
Her zaman duygularımızın kölesi oluruz. Bu dünyada acıyı da, mutluluğu da, korkuyu da, arzuyu da, bitmişliği de, tükenmişliği de hissettiren tek şeydir duygular. Ve insan kapalı bir kutudur, asla söyleyemedikleriyle bir gün ölür gider. 

O kadar yoruldum ki bazı şeylerden, bazı duygulardan, hissetmemeyi dilediğim an, o kadar çok ki, bu hayatta. Dünya hassas kalpler için cehennemdir" cümlesi, gerçekten de çok doğru aslında. Cehennem gibi bir his, o hissin nasıl olduğunu bilmesem de, tarif etmek için bu kelime çok ağır ve anlamlı geliyor. Çoğu zaman geçmişe dönüp de bazı şeylerin olmaması için çaba vermek isterken buluyorum kendimi, bazı şeylerin hissedilmemesi için. Yok etmek istiyorum her şeyi, çünkü çok acıtıyor, yoruyor, kırıyor beni. Kendimi aşırı zehirliyorum ya da yaş aldıkça tahammülsüzleşiyorum her şeye karşı. 

İnancımı da yitiriyorum galiba... ben kimseye kötülük yapmadım ki. Bir imtihan olsa da, artık gücümün kalmadığını hissediyorum. Artık gücüm yok, taşıyamıyorum bu duyguları. Ben kimseye kötülük yapmadım, ama o kimseler nasıl da kötülük yapıyorlar bana karşı. Sanırım bu yüzden, asla ama asla hakkımı helal etmeyeceğim, asla. Günün birinde ölür isem, arkamda hatırlanacak bir isim bırakır mıyım bilmem ama ah bırakacağım kesindir. Çünkü ben, iyi bir insan olmak için çabaladım hep, iyi duygular besledim her zaman ama bunun kıymeti asla bilinmedi - bilinmeyecek gibi. Hayırlısı olsun, ne diyelim. Keşke, keşke duyguları hissetmeseydim. İnsanlar soğuk duvarlarıma çarpa çarpa çürüseydi ve ben en ufak bir vicdan azabı duymasaydım. Beni köleleştiren o duyguları hissetmeseydim keşke, bu nedenle de yalnızlık daha kolay olsaydı. 

Ama bir gün, biliyorum ki, değişebilir her şey. Bir gün, silebilirim her şeyi, yok edebilirim, içimde hiç kabuk tutmayacak bir yara kalacağını bile bile. Biliyorum. Bu hayatta hiçbir şey vazgeçilmez değil, hayat bunu acı ama esaslı bir şekilde öğretiyor insana. Öğreniyorum. 

Devamını Oku »

Pazartesi, Ocak 29, 2024

İnsan yalnızca kendisine iyi olmalı galiba

İnsan...insan kendinden yorulur mu? Elbet, yorulur. Kendimi çok fazla zehirlemeye başladığımı hissediyorum, özellikle son zamanlarda. Herkes sahteymiş gibi geliyor nedense. Herkes çıkarları doğrultusunda hareket ediyormuş gibi. Bu benim zihnimin bana oynadığı bir oyun mu, yoksa gerçekten de insanlar böyle mi? 

İnsanlar hep böyle çıkarcı mı? İşleri görülsün ve de işleri görülene kadar insan rolü oynasınlar, sonrasında ise her şey başa dönsün geri. Sanırım tahammül edemiyorum artık. Geçmeyen baş ağrılarına sebep oluyor bu durum. İnsanlarla ilgili yaşadığım hayal kırıklıklarından yoruldum. Gerçekten yoruldum. :) Bahanelerden de yoruldum, yalanlardan da. En çok da kendimi zehirlemekten ve hep de "iyisini umut etmekten" de yoruldum. Ben iyiyi düşündükçe, iyi niyetle yaklaştıkça, iyiliği umdukça, kimsenin benim kadar çaba vermediğini görüyorum. Kimse ben değil. Hayat kısa. Ölüm bir an kadar yakın. Kimse ben değil evet bunu kabullenemedim daha ama saygıyı da mı hak etmiyorum? Ben kötü bir insan değilim. Ama galiba insanlar kötü. Hem de çok. Bu dünyada iyi olmak ne kadar zor. Ama insan, kendine iyi olmalı galiba... kimse için değil, kendisi için. Çünkü ölüm insana yalnız gelecek... yalnızca kendisi için gelecek. 

Devamını Oku »

Salı, Ocak 02, 2024

Sevginin olduğu bir yerde, kimse incinmez

Bilgisayarda çalışır iken, geri planda fon müzikleri dinlemeyi seviyorum. Ruhumu yormayan, bunalıma sokmayan ya da başımı daha fazla ağrıtmayan müzikler. Şu an çalışır iken mesela, Hans Zimmer'ın, Top Gun: Maverick filmi için, Lady Gaga ile birlikte bestelediği "You're Where You Belong" müziğini dinliyorum. Sakinleştirici ya da gözlerimi kapattığımda, huzur veren bir etkisi var. Galiba bu yüzden fon müziklerini çok seviyorum. 

Açıkçası, kafamın biraz sakinleşmesine ihtiyacım var. Bazen sırf bu sebepten, odaklanamıyorum. Gözümün önünde akıp gidiyor hayat. 

Birkaç gündür ise, hikayesini duyduğum bir insanı düşünüyorum sürekli. Her düşündüğümde, beynimdeki nöronların hepsi onu düşünmem için etkileşime girdiği her an, her salise, aynı anda kalbime bıçak saplanıyor sanki. Uyandığım, uyuduğum, yediğim, içtiğim her anda aklıma geliyor. Kendi kendime, "acaba yemeğini yedi mi?" diyorum ya da "Dışarısı soğuk, acaba yine onu dışarıda bıraktılar mı?" 

Veya, "İstediği an, istediği gibi banyo yapabiliyor mu?" ya da, "Cebinde parası var mı? Ona para veriyorlar mı? İstediği bir şey var mı? Yemek istediği, almak istediği?" En basitinden, "Telefonunda kontorü var mı? Konuşabiliyor mu kimseyle?" Bu ve buna benzer şeyleri düşünüyorum sürekli. "Anne babasını özlüyor mu? Anne babasının yanına gitmek istiyor mu? O enkazdan kurtulmamış olmayı diliyor mu?" Kalbim ağrıyor. 

Bir fotoğrafını gördüm, kalabalık bir sofrada, en uçta oturmuş, herkes gülümseyerek kameraya bakarken, o sadece, öylece bakıyor. Gülümsemesi yok, ait olmadığı bir yerde oturuyormuş gibi bir ifade var yüzünde. Sanki aklından, "Acaba beni burada istiyorlar mı?" diye geçiriyor ya da "Bana acıyorlar mı? Ben bu insanlara muhtacım." diyor belki de. Ruhu acıyor belki de, kalbi acıyor. Bir bardak su bile istemek zor geliyor. Ait olmadığı bir yerde. 
Belki üzerine örtmesi için verdikleri battaniye bile temiz değil, temizlenmiyor. Hor davranıyorlar belki de, üzücü konuşuyorlar, gücendirip, içten içe ağlatıyorlar. 

Bu yazıyı yazarken bile, tam olarak neden bahsettiğimi yazmak istemiyorum çünkü bilgisayar başında iken hüngür hüngür ağlarım diye korkuyorum. Şu satırları yazarken bile ekranı puslu görüyorum. Sanki gözyaşlarım akmak için bekliyorlar. En çok, en çok üzüldüğüm, en çok ağladığım şey, onu bir battaniyeye koyarak iki kat yukarı çıkaran insanların ellerini öpmeye çalışması ve onlar, onu taşırken bağıra bağıra ağlaması. 

Hayatın adaletini sorgulamak bana düşmez ama ne olur, lütfen, yalvarıyorum, yaşadığı hayattan soğumasın bu insanlar. Bu insanlar, yaşadığı hayattan soğuyacak derecede zulüm görmesinler. Bu insanlarla ilgilenen, onlara bakan, onların sorumluluğunu üstlenen insanlar vicdanlı, merhametli ve sevgi dolu olsun. Lütfen. 
Hayatları zaten zor ama bir de onlara iyi bakmayan insanlara muhtaç olmasınlar. Bir bardak su istemeye çekinmesinler. İyi olsunlar. Lütfen. Lütfen, rica ediyorum. Çünkü, sevginin olduğu bir yerde, kimse incinmez. Sevgi, daima kazanır. 

Devamını Oku »

Pazar, Ekim 01, 2023

...

Şu sıra, her şey üst üste geliyor. Hayrolsun, ne diyebilirim? Biraz yoruldum galiba, uzak yerlere gitmek istiyorum. Uçsuz bucaksız gökyüzü olan, yokuş aşağı rüzgarların arasında yürüdüğümde, yolumun denize çıktığı bir yere. Yolun sonunu göremediğim ama yolun sonunun, sonsuz bir mavilik olduğu bir yere. Uzaktan denizin dalgalarını duymak istiyorum, öten kuşların sesini dinlemek istiyorum. Çıplak ayaklarla yumuşacık çimenlerde yürümek istiyorum. Yoruldum. 

Her zaman, hem de her zaman, hayatımın her alanında hak etmeyen insanlar için çok çaba verdim. Her zaman iyi niyetli bir insan oldum ve öyle yaklaştım. Değer verdiğim için değerle yaklaştım ama görüyorum ki bu umurunda değil insanların. Bundan sonra ben de öyle davranacağım. Bir ayna olacağım artık. Ne görüyorsam yansıtacağım. Kendi bencillikleri sebebiyle beni kullanmaya çalışan insanlar, hayal kırıklığı yaşayacak. Ben hep içime attım, bundan sonra bu olmayacak. 

Çok uzatmadan yollar ayrılacak, karar verdim. Gerçekten çok uzamayacak. Daha fazla kendimden vermeyeceğim, daha fazla değil. Artık değil. Kimse benim sağlığım kötü olduğu halde verdiğim çabanın, emeğin, mücadelenin farkında değil. Sorun yok. Artık bunların hepsi bittiğinde, bir şeylerin yokluğu tokat gibi çarpacak, biliyorum. 

Ekimde full sağlık için koşturacağım, neredeyse her hafta birine randevum var. Neler olacak, neler duyacağım bilmiyorum. Her şeyin hayırlısı. 

Son zamanlarda elimi incitmiş idim, hala iyi değil ama sağlık olsun, ne diyelim. 

Sonsuz maviliğe, sonsuz yeşilliğe, sonsuz gökyüzüne doğru yürümek istiyorum... 

Devamını Oku »