Sayfalar

Pazar, Aralık 16, 2018

Muhabbet Kuşlarım...


Merhabalar...

Neredeyse beş yıldır muhabbet kuşu besliyorum ve çok da zevk alıyorum bundan. Çok tatlı, çok narin hayvanlar. Dilerseniz onlara taklit etmeyi öğretebilirsiniz. Dilerseniz sadece güzelliğinden ötürü göz zevkiniz için bile besleyebilirsiniz ama ben bu düşünceyi pek de doğru bulmuyorum. Ben hayvanları çok sevdiğim için zaman zaman onlarla iletişime geçme ihtiyacı duyuyorum. Bu yüzden de kuş ve kedi besliyorum. 

Onlara dokunmak bile çok iyi geliyor. 
Bu başlığı, beş yıllık deneyimimden sonra ortaya çıkardığım birkaç şeyi sizlerle paylaşmak için açtım. Hayvan beslemeyi evet çok istiyoruz ama bunu çoğumuz başaramıyoruz aslında. Başaranlar ise çok az. Beş yıllık bir zaman içinde birkaç tane kuşum öldü ve şu an da elimde dört tane kuş var. Beş sene önce ilk kuşumu aldığımda o kadar heyecanlıydım ki, elimi yüzüme bulaştırdım ve ilk kuşum Şinasi, bir hafta sonra öldü. Tamamen tecrübesizlikten kaynaklanan bir hataydı. 
Bir arkadaşım kuşlar besliyordu. Şinasi'yi ondan aldım. Yetişkin rengarenk bir kuştu ancak ben onu hava alsın diye pencerenin önüne bıraktım ve üzerine yağmur yağıp soğuk hava etrafı sarınca kuş hastalandı ve bir günde öldü. 

Bir hafta bile olmasına rağmen ona o kadar alışmıştım ki çok ağladım. Bir daha kuş almam diye kendime söz verdim ancak iki gün sonra arkadaşım beni ikna etti ve bana iki tane yavru kuş verdi. Biri erkek, biri de dişiydi. Erkek olanı (en kıymetlim) şu an hala yaşıyor benimle (çok şükür!) dişi olan ise ne yazık ki öldü. 

Onlarla ilgilendim. Gözüm gibi baktım ve bir daha asla soğukta bırakmadım. 

Bir süre sonra o arkadaşım bana elinde dört tane kuş olduğunu söyledi. Kuyruksuz ve kanatsız olarak doğmuşlardı. Ya atacağını ya da birisine vereceğini söylüyordu. Yüreğim dayanmadı ikisini alabileceğimi söyledim. Elimdeki kuşlar dört oldu. 

Dördü birlikte tek bir kafeste çok güzel bir sene yaşadılar. Hatta kanadı ve kuyruğu olmayan kuşlardan birisinin kuyruğu ve kanadı çıktı. Bu  duruma o kadar sevinmiştim ki. Hayatında ilk kez uçmaya çalışmıştı. Birlikte uçması için denemeler yapmıştık. Kanat çırparken o kadar mutlu görünüyordu ki. Sonra bu kuşum, daha önce almış olduğum dişi kuş ile çiftleşti. Dört tane yavruları oldu. 

Ailem çoğalıyordu. Ancak bir süre sonra kanadı ve kuyruğu olmayan kuşlar genetik bir hastalığa yakalandılar. Ne olduğunu hiç anlayamadım. Öldüler. Doğmuş ve büyümüş olan yavrular da öldü. Geriye Şinasi'den sonra aldığım dişi ve erkek kuşum kaldı. 

Bir süre dişi kuşum da durdu. Halsizliği, yorgunluğu gitsin diye ona aspirinli su verdim. Bu benim en büyük hatamdı. İşte buraya özellikle dikkat edilmesi gerek! 

Suyun içine biraz kırmış, aspirinli su yapmıştım ancak anne kuş birden bütün suyu içine çekti. İlk kez bir kuşun öyle su içtiğini gördüm. Sonrasında ise ertesi gün öldü. Aspirin küçük bünyesine çok fazla geldi. Ben bir iki damla içmesini beklerken o bir dikişte hepsini içine çekti. 

Geriye mavi kuşum kaldı. Şu an da yanımda ve bütün kuşlarım içinde benim için en değerlisi, en kıymetlisi o. Ona asla kıyamıyorum. En çok onu sevdiğim için de ne yazık ki tüyleri benim yüzümden çirkin ve bereli. Bu duruma çok üzülüyorum ama elimden gelen bir şey yok. Evde hiç kimsenin elinde rahat duramazken benim elimde saatlerce duruyor. Hiç kıpırdamıyor, gözlerimin içine bakıyor ve beni görüyor. Onu gerçekten ama gerçekten çok seviyorum. 

Şu sıralar biraz canımı sıkıyor çünkü bir arkadaşımın dediğine göre, sanırım, tırnak atımı yapıyor. Ayağındaki büyük parmaklardan birisinin tırnak kökü çok fena şişmiş idi. Onu öyle görünce o kadar üzüldüm ki. İnternette birkaç araştırma yaptım ve çoğu kişi bunun tümörle ilgili olabileceğini söylemişti. Mantar değildi çünkü gagasında bir sorun yoktu. 

Oksijenli su ile temizlenmesi gerektiğini ve bir merhemle düzenli olarak günde iki kere pansuman yapılması gerektiği yazıyordu. Söz konusu kremi almak için ertesi gün kuşu da alıp yola düştüm. Veterinere götürdüm ve buradan o veterineri esefle kınayarak söylüyorum ki, neredeyse hiç ilgilenmedi. 

Sanki bırak ölsün der gibi bir hali vardı adamın, sinir katsayım o kadar artmıştı ki, elimde kuş olduğu için kendimi zor tutup oradan ayrıldım. Kremi aldım ve kuşa düzenli olarak günde iki kere  TERRAMYCIN Deri Merhemi sürdüm. 

Tabi araştırmalarıma devam ettim. Birkaç arkadaştan kuşun durumu ile görüş aldım. En sonunda üniversitede veterinerlik dersi gören bir arkadaştan kuşun, "tırnak atımı" dediğimiz şeyi gerçekleştirdiğini öğrendim. Mavii, benim için o kadar önemli ki, çok rahatladım. Şu an durumu iyi, tırnak kökündeki şişlik indi ve sanırım yarası kabuk bağlıyor. Kabuğun birazını sökmüş gibi görünüyor. Krem gerçekten çok işe yaradı. 

Eğer evde muhabbet kuşu besliyorsak gerçekten dikkat etmemiz gereken çok önemli noktalar var. Ben kuşlarım ile çok ilgileniyorum. Yemeleri içmeleri, barınmaları söz konusu olduğu zaman onlara benden iyi bakan kimse yoktur sanırım. Düzenli olarak yemliklerini kontrol etmeniz gerekiyor. Kabukları üflemeniz, yemleri tazelemeniz mutlaka önemli. Sularını da yaz aylarında her gün, kış aylarında ise iki günde bir temizlemelisiniz. Bu gerçekten önemli çünkü kuşlar su içmeyi çok seviyor. Bazen sırf oyun olsun diye suya gagalarını sokuyorlar ve eğer siz suyu sık değiştirmiyor ve su kabını sıklıkla temizlemiyorsanız, kabın içinde biriken bakteriler kuşa zarar verebiliyor. 

Kuş en ufak bir rahatsız kaptığı zaman geri dönüşü ne yazık ki pek mümkün olmuyor çünkü çok hassas hayvanlar. Bu yüzden çok dikkat etmek gerek. Kafesin düzenli temizliğini de yapmalısınız çünkü kuşlar kendi dışkıları ile oynamayı da sever bu yüzden onların zehirlenmesine neden olabilirsiniz. Bazı insanlar ne yazık ki kafesi uzun süre temizlemiyor, suyu taze göründüğü için suyu tazelemiyor, kuşlar sahipleri yemlerini üflemediği için kabuk dolu yem kabının içinde yem arıyor. 

Bunlar gerçekten çok üzücü şeyler. Eğer bir hayvanı alıp eve getiriyor isek artık ondan biz sorumluyuz demektir. Onu beslemeli, temizlemeli ve iyi olması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Evcil hayvan beslemenin en sevmediğim tarafı, beslediğimiz hayvanların "bize muhtaç" oldukları düşüncesi. Gerçekten de öyle. Siz kafesi temizlemezseniz, yemleri tazelemez ve sularını değiştirmezseniz hayvan size bunları yapmanız için bir şey diyemiyor. Sizin verdiklerinizle, sizin onlar için yarattığınız yaşam alanında yaşıyor. 

Nasıl ki pis bir yerde yaşamayı biz istemeyiz, beslediğimiz canlıların da buna hakkı olduğunu bilmeliyiz. 

Kuşları yazın haftada bir, kışın ise iki ya üç haftada bir yıkamanızı öneririm. Yaz aylarında tüyleri hemen kuruyacağı için süre kısa ancak kış aylarında özellikle dikkat etmelisiniz. 

Ben ılık bir ortamda küçük bir banyo tülü ile yine kuşlar için aldığım küçük boy dalin bebek şampuanını kullanıyorum. Önce kuşların tüylerini köpürtüyor, onları yıkıyor sonra da küçük bir pet şişesinin içine su koyup şişenin arkasını iğne ile deliyorum. Bir nevi fıs fıs gibi kuşların üzerine döküyor ve onları duruluyorum. 

Sonra da fön makinesi ile onları kurutuyorum. Bu önemli! Kış aylarında onları fön makinesi ile kurutun. Yaz ayında yakıcı güneşin altına koyduğunuz zaman çok geçmiyor hemen kuruyorlar zaten. 

Onlara bakmak, onlarla ilgilenmek benim için çok zevkli. Severek yapıyorum. Bazı insanlar işin bu boyutu ile ilgilenmeyi sevmezler. Sadece beslemek isterler ama bu düşünce çok yanlış! 

Eğer besleyebileceğinizi düşünüyor iseniz kuş alın lütfen! Eğer gerçekten sorumluluklarını kolaylıkla üstelenebilecekseniz onları yaşam alanlarınıza dahil edin. 

Kuşlarımla ilgilenirken onlara ne yedirdiğime de çok dikkat ediyorum. Maydanoz ve nane gibi yeşil bitkilerin ishal yaptığı söyleniyor. Doğru olabilir ancak ben uzun zamandır kuşlarıma ara sıra maydanoz veriyorum ve şimdiye kadar da hiçbir sıkıntı yaşamadım. 

Her gün vermek yerine haftada bir iki kez verirseniz problem olmayabilir belki de. 

Ben ayrıca yumurta haşlıyor, beyazını rendeliyor ve kafese koyuyorum. Yaz aylarında isek yumurtayı kafesin içinde üç saatten fazla tutmuyorum ancak kış aylarında isek yumurta bir gün kalabiliyor. Aynı zamanda havuç, elma rendesi de veriyorum. Severek yiyorlar. Arada cips bile yedirdiğim oluyor. (: Kıtır kıtır olan her şeye bayılıyorlar. Bisküviler, tuzlu çubuklar vazgeçilmezleri. Sık sık vermiyorum tabiki. Haftada bir ya da belki iki kez. 

En sevdikleri yiyecek ise Gong adı verilen şu patlak mısır yiyeceği. Ona bayılıyorlar. Hem gagaları için bir meşgale hem de tatlı bir yiyecek! İtiraf etmeliyim ki kuşlar ağızlarının tadını iyi biliyorlar! Ben de Gong seviyorum. (: 

Ekmek de veriyorum. Bazen ekmeğin kıtırını bazen de içini kafese koyuyorum. İstedikleri kadar yiyorlar. 

Mandalina ve portakalı da çok seviyorlar. Dilimlerin içindeki o parçacıklar en sevdikleri! Suyunu da içiyorlar. Ne zaman mandalina ve portakal versem yanaklarının altındaki sakal gibi duran beyaz tüyleri turuncu oluyor. (: Islak mendil alıp ağızlarını siliyorum. Birer çocuk gibi bakıyorum onlara! Çünkü birer çocuklar aslında! 

Verebileceğim her şeyi veriyorum yemeleri için. Mutlaka tadına bakıyorlar ve eğer beğenirlerse yiyorlar, beğenmezlerse de arkasını dönüp gidiyorlar! Bu hareketleri çok hoşuma gidiyor! Özellikle Mavişim, dört senedir benimle olduğu için her türlü huyunu biliyorum. Ne acayip değil mi? Karakter kavramı insana özgü bir şey değil, hayvanlara da özgü bir şey. 

Her kuşumun ayrı bir karakteri var. 

Mavişimin karakterine ise bitiyorum! Çok akıllı, çok kurnaz, çok dikkatli bir kuş. Artık beni tanıdığı için onu kandırmak kolay olmuyor. Çikolatayı sevmiyor, tuzlu çubuğun üzerindeki tuzları ilk önce yemeyi seviyor, tırnağımı kafese uzatıp "Selam ver oğlum!" diyorum. Geliyor ve tırnağımı gagalıyor. 

Beni asla ısırmıyor ama benden başka kim onu eline alırsa onu ısırıyor. Ne acayip. Halbuki ailemdeki bireyler de en az benim kadar eline alıp sevmişlerdir onu ama o bana alışmış. Ben de ona çok  düşkünüm. Gerçekten ama gerçekten çok düşkünüm. Şu an bu yazıyı yazarken bile yanımda duruyor ve bana bakıyor. Gözlerinin odağında ben varım. Küçücük bakışları ile beni inceliyor. Klavyenin üzerindeki parmaklarıma bakıyor. (: Sesler hoşuna gidiyor olmalı. 

Daha uzun uzun yazabilirim aslında ama şimdilik bu kadar yeterli gibi. 

Muhabbet kuşlarına gerçekten çok özel bir ilgi göstermek gerekiyor. Onlarla ilgilenmelisiniz. Evin bir köşesine koyarak kendi haline bırakmamalısınız. Kendini yalnız hissetmemeli. Ona içinizdeki bütün sevgiyle sahip çıkmalısınız. Eğer benim gibi hayvanları çok ama çok çok çok çok seviyorsanız bunu kolaylıkla yapabileceğinizi biliyorum. 

Sularına vitamin damlatmayı, tüyleri için sprey kullanmayı da unutmayınız. Gagası çok uzarsa kesmeyi, tırnaklarının bakımını da yapmayı öğrenmelisiniz. 

Ben mavişim dört yaşında olduğu için gagası fazla uzayıp içe doğru kıvrılmadan kesmeye başladım. Düzenli aralıklarla kesiyorum. Bütün kuşlarımın tırnaklarını fazla uzamadan kesiyor ve bakımını mutlaka yapıyorum. Derileri buruşmasın diye ayaklarına kendi kullandığınız vazelin ya da ağır bir katkı maddesi olmayan basit bir nemlendirici krem de kullanabilirsiniz. 

Bunu seviyorlar. 

Ben de onları seviyorum. 

Ve Mavim hala bana bakıyor. 

Şimdi onu sevmeye gidiyorum.... 

Size birkaç resim bırakayım. Şinasi'den sonra aldığım dişi ve erkek. Maviim'in bebeklik hali.  

Kuyruksuz ve kanatsız olarak aldığım iki yeşil-sarı kuş, Mavi'm ve dişi kızım. 

Ve dişi kızım bir süre sonra anne oldu...

Bunlar eski kuşlarım idi öldüler..., Mavi hariç. 
Şimdi ise yeni kuşlarıma bakalım. (: 

Ve MAVİ! ♥ Maydanoza bayılıyor!

VE YENİ ANNE BABA (: bir tane de yavru çıktı. Görebiliyor musunuz? (: Toplamda dört taneler, yavru ile birlikte beş kuş! Çıkmayan dört yumurta daha var! Maşallah!



İşte bunlar benim değerlilerim...........!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder