Sayfalar

Salı, Ağustos 25, 2020

Nereye Kadar?


Kafam karışık. Ne yapacağımı bilmiyorum. Hayatta bazı şeçimleri zorlanarak yaptım,bazılarını ise fark etmedim bile seçerken. Ama biliyorum ki insan seçimleriyle var ve Matrix filminde de bahsedildiği gibi, asıl önemli olan seçim. Seçimlerimizin sonuçlarını yaşarız ve bu seçimleri yaptığımız için mutsuz oluyorsak eğer, sitem etmemizin bir önemi var mı? 

Neden basit bir insan olamıyorum bilemiyorum. Neden düşüncelerin beynimi ve kalbimi kemirmesine izin veriyorum, onu da bilmiyorum. Neden bir sisin içinde kaybolmuşum gibi hissediyorum? Neden önümü görmek, görebilmek beni ürkütüyor? Neden belirsizlik beni yoruyor? Oysa insanlar hayatlarını belirsizliklerin üzerine kurmuş ve fark ediyorum ki çok da mutlular. 

Fakat benim için hayat net olmalı. Işler,ilişkiler,aileler, insanı var eden her şey net olmalı. Kendisi bile. Fakat ben kendim için net'im diyemiyorum. Sonsuz ihtimallerin içinde yaşıyoruz ve insan nasıl net olabilir ki diye düşünüyorum sonra. 

Ama belirsizlik insanı yoran bir durum... nasıl olacak bilemiyorum. 

Düşüncelerin düşünceleri var ve insan beyni bir noktadan sonra error verecek duruma geliyor. Telâş, tahammülsüzlük, elde olmayan durumlar derken birikiyor her şey ve nasıl patlayacak, bilmiyorum. Kafam o kadar karışık ki... 

Bazen, sadece hissetmeyen, buz gibi bir insan olmanın nasıl bir şey olacağını düşünürken buluyorum kendimi. Gamsız değil asla... Sadece hisleri olmayan bir robot olmak... kulağa muhteşem bir şeymiş gibi geliyor. Oysa insan hissetmeden yaşamın tadını alamaz biliyorum. Ama yaşam, bazen sadece koca bir trajediden ibaretmiş gibi geliyor ve trajediler insanın ağzında buruk bir tat bırakıyor. 

Neden böyle bir insanım? Neden detayların içinde boğuluyorum ve istemeden de olsa takılıyorum onlara? Neden bu hassaslık? Bu bekleyiş? Bu kararsızlık? Neden? Insan kendine sorduğu soruların cevabını alamaz mı her daim? Kendimizden neyi saklıyoruz ki? 

Öyleyse neden cevaplarım yok? Neden bu kadar karıştım, çözülemiyorum? Anlam veremiyorum... 

Kendime anlam veremiyorum, ve bu beni sinirlendiriyor. Oysa bazı şeyler yok olup gidiyor ve benim o şeyler yok olmadan kendimi bulmam gerekiyor. 

Bahsettiğim karışıklığın bir insanla alakası yok, benimle alakası var. Galiba bu cümleyi yazarken kendimi pek insan yerine de koymuyorum. Garip bir yaratık gibiyim, ve ciddiyet üzerimde bir yaka kartı gibi duruyor. Sanki her şeyim o yaka kartından okunuyor. Insanlar hakkımda kötü şeyler söylemiyor, bunun için çaba harcıyorum. Kimsenin bana kötü demesine izin veremem, çünkü kötülüğe meyilli biri olmadım hiç. Kendimden çok herkesi düşündüm belki de ve sıra kendime geldiğinde bunu başaramamış olduğumu görüyorum. 

Ama insanlar iyi şeyler söylerken aradan bana dokunan cümleleri de yakalıyorum elbette. Ciddiyet beni tarif eden 3 kelimeden 2'si gibi bir şey. Diğer 1'i ise düşünceli olabilir pekâlâ. Ama kendini değil, kendinden başka herkesi düşünen bir 'düşünceli'. Gülesim geliyor. Insan kendine de gülmeli. Bunu yapmalı. Yoksa zor olur yaşamak. 

Zaman zaman yoruluyorum, vücuduma da yansıyan bir yorgunluk bu ve aslında hiçbir anlamı da yok. Çünkü bu hep var olmaya devam edecek olan bir durum. Sonsuzluk yanında halt etmiş. 

Galiba hayvanlarla daha çok iletişim kurmalıyım. Onların pozitif enerjisi beni öyle bir toparlıyor ki, hayret ediyorum. Ama sonra kendi benliğime geri dönüyorum tabi, üzücü. 

Kendimle olan hesaplaşmam hep sürecek gibi ve, bir noktada asıl önemli olanın kendim olduğunu anlayacağımı umuyorum. 

İnsan dünyada bir iz bırakırken kendini de bir yerlere taşımalı, mutlu etmeli ve kendi varlığını unutmamalı aslında. Umarım ki kendi varlığımı unutmam. Ve umarım ki bu karmaşıklığım bir nebze de olsa netleşir.. 

Kafam bir çin sokağı kadar kalabalık ve o kalabalığın aslında hiç dağılmayacağını bilsem de, yine de bunu ümit ediyorum. Sevmeye önce kendimizle başlamalıyız gibi... 

Sonra gerisi de gelir elbette. 

Hayata molalar hep kısa sürüyor, mücadeleye tam gaz devam. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder