Sayfalar

Cuma, Ocak 11, 2019

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali | Kitap Yorumu


Edebiyatımızın önemli eserlerinden birisi olduğunu düşündüğüm Kürk Mantolu Madonna, beni etkileyen nadir kitaplardan. Çok uzun zaman önce okumuştum ancak zihnimde hala tazeliğini koruyan ayrıntılar var.
Sabahattin Ali okuyan insan, hayatın ve seçimlerimizin, şartların ve farkındalıkların başka bir boyutu, net bir şekilde görmeyi öğreniyor. İnsanın ruhuna ayna tutan kalemi ile, Sabahattin Ali'yi okumak çok keyifli.

Kürk Mantolu Madonna'yı okumayanlar varsa kesinlikle tavsiye ederim.
Kısaca kitabın konusundan bahsedeceğim ve kitaptan alıntılar paylaşarak yazımı sonlandıracağım. Alıntılar, içinizi ürpertecek netlikler sunuyor.
Şu ana dek, şu ya da bu şekilde bu kitabın ismini mutlaka duymuşsunuzdur. Sabahattin Ali'nin en popüler kitabı olarak bahsedilebilir ama yazarın diğer kitapları da okunmaya değerdir kesinlikle.

Kitap üçüncü bir kişinin anlatımıyla başlıyor. Üçüncü kişi bir işe giriyor ve orada Raif Bey adında birisi ile karşılaşıyor. Raif Bey'in sessizliği dikkatini çekiyor ve zamanla küçük bir arkadaşlık kuruyorlar.
Beni etkileyen nokta, Raif Bey'in kendisine bir aile kurmasına rağmen mutsuz bir şekilde yaşamını devam ettirdiğiydi. Üçüncü kişi, Raif Bey'in yazmış olduğu günlüğü okuyor ve bu günlükte yaşananlar bize kitapta bahsediliyor. Raif'in başından geçenler, çok ama çok etkilendiği bir tablodan sonra o tablodaki kadını bulması ona aşık olması anlatılıyor.

Raif'in hikayesini okurken etkilenmemek elde değil.
Sabahattin Ali'nin yerine cuk diye oturan sözlerini, hatta bütün kitabın altını çizme isteği uyandırdığı cümlelerindan birkaç tanesini de sizlerle ayrı olarak bir konuda da paylaşacağım.

Kitabı okumalısınız kesinlikle.

İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerininin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar. 
 Nedense,hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için,alaka ve merhamet göstermek isteriz.
 İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.
 Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.
 Bütün tessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?
 Kafamın içinde ona söyleyecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyordum,senelerce söylense bitmeyecek şeyler.
 Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.
 Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı…
 Bu eksik sana değil.. bana ait.. ben de inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum demek ki, insanlar benden İnanmak kabiliyetini almışlar ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın. Seni seviyorum deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum.
 Benim beklediğim aşk başka dedi O bütün mantıkların dışında tarifi imkansız ve mahiyeti (iç yüzü) bilinmeyen bir şey....
 Bir insan bir insana elbet yeterdi..
 Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.
 Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan bu kadar mesut etmesi, nasıl mümkün oluyordu?
 Bir insana bir insan herhalde yeterdi. Fakat o da olmayınca? Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu ortaya çıkınca ne yapılabilirdi? 
 Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.
 O beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış ,ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü . Bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim.
 Bu fikir yakınlığı, her noktada aynı şekilde düşünmenin neticesiydi; gerçi bunda, bir tarafın fikrini kabul edip kendisine mal etmeye diğer tarafın evvelden hazır bulunmasının da tesiri vardı. Fakat karşısındakinin her kanaatini doğru bulup benimsemek için vesile aramak ta bir nevi ruh yakınlığı alameti değil miydi?
 Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba?
 Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O büsbütün başka, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilemediğimiz gibi,günün birinde nereden kaçıp gittiğini bilemeyiz. Halbuki arkadaşlıklar devamıdır ve anlaşmaya bağlıdır. Nasıl başladığını gösterebilir ve bozulursa bunun sebeplerini tahlil edebiliriz. Aşka girmeyen şey ise tahlildir.
 Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder