Sayfalar

Perşembe, Ocak 10, 2019

Kendine ...


Bir arkadaşım bana şu soruyu sordu: Neden?
Bu üzerine düşünmem gereken bir soruydu. Görünen cevapları bilsem de içimde bir yerlerde saklı olan bazı cevapların da farkındayım. Birisi sorduğu zaman hazırda bulundurduğunuz cevabın sizin asıl cevabınız olmasını istediğiniz o sayılı anlardan birinde, yine kendime sordum;neden?

İnsan kendisiyle ilgili bazı sorulara cevap verebildiği gibi, yine kendisiyle ilgili konulara çok uzak da kalabiliyor. Bu nasıl oluyor değil mi? İnsanı kendisinden başka kim iyi tanıyabilir ki? Ama bazen tanımıyormuşum gibi hissediyorum.

Keşfettiğim şeyler arttıkça hayret ediyorum. Kendinizle ilgili uzun bir yazı yazmanız gerekse, ne yazardınız? Yeteri kadar dürüst olur muydunuz? O yazıyı kimsenin okumayacağını bilseniz bile yine de her şeyi yazar mıydınız? Pişmanlıklarınızı, hayal kırıklıklarınızı, özlediklerinizi, sevdiklerinizi, beklediklerinizi, ara sıra rüyanızda gördüklerinizi, söylenen sözleri, yazılan mesajları, bazen en ufak bir parça olarak nitelendirilen küçücük kuru bir gül yaprağının ne kadar değerli olduğunu.. yazabilir miydiniz?
Sanırım ben yazabilirdim.

Eğer okunmayacağına yüzde yüz emin olabilseydim. Ne yazık ki insanın içini dökmek istediği kağıt ya da kalem ya da bloglar gibi mecralar gizli kalmıyor. Sırf bu yüzden dolu dolu iki ajanda günlüklerimi ikinci bir kere düşünmeden yanan sobanın içine atmışımdır. İçinde çok gizli bilgiler olduğu için değil, bana ait şeyler olduğu için. Yakmadan önce açıp okuduğumda gülümsediğim, hayret ettiğim anları, duyguları yazdığım için. Kendimle baş başa kalabildiğim nadir bir yer olduğu için.

Hayat ne acayip değil mi? O kadar yıl boyunca yaşıyoruz ama geçen o yıllar içinde aklımızda kalanlar birkaç anıdan ibaret oluyor. Örneğin size 13 eylül 1945 yılında ya da 15 mart 2014 yılında ne yaptığınızı sorsam nasıl hatırlarsınız? Eğer sizin için özel bir gün değilse hatırlıyor olmanız imkansız. Çünkü ben hatırlamıyorum. Aklımda söylenmiş sözler, yazılmış mesajlar, gördüğüm görüntüler, yaptığım telefon konuşmaları ya da iletişim adına ne derseniz deyin çoğu vardır ancak tarihlerine dair net olarak hiçbir şey söyleyemem.

18 nisan 1992 yılında ya da 17 mayıs 2017 yılının akşamında ne yapıyordunuz? Veyahut o gün kahvaltıda ne yediniz? Ya da bir şeyler yiyebildiniz mi?
İşte bunlara ben kesinlikle cevap veremem. Eğer dikkatli ve özenli bir günlük tuttuysanız, size o günleri hatırlama fırsatı sunuyor sizlere. Yazdığım günlükleri okuduğumda da bu duyguyu yaşamanın tarifsiz olduğunu anımsıyorum. Sıradan bir günde yaşadıklarım, düşündüklerim, söylediklerimi okuyor olmak hem garip hem de keyif verici. Oysa bunları yaşadım, ama hatırlamıyorum.

Hafıza denilen şey çok korkutucu gerçekten. Beynimizin bir bilgisayar düzeneği gibi işliyor olması da hayret verici.

Lucy filmini bu yüzden birkaç kez izlemişimdir.. çok başarılı bir film. İnsan kapasitesini aştığında adeta yok oluşa sürüklenebilir. Eğer izlemediyseniz kesinlikle tavsiyemdir.
Bütün bunların yanında, Neden? sorusuna hala bir cevap veremiyorum. En azından saklı kalan cevabı vermek istemiyorum. Her neyse.
 Gününüz güzel olsun...

Sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder