Sayfalar

Salı, Ocak 08, 2019

Hachiko ve Profesör


Son zamanlarda bir köpeğin varlığına ihtiyaç duyduğumu fark ediyorum. Hayvanseverler bunun nasıl bir his olduğunu bilir, bir havyanın yakınlığını, sadakatini, size olan bakışlarını, kokusunu, yumuşaklığını ya da sertliğini hissetmek ya da görmek istersiniz. Bu çok güçlü bir dürtü gibidir, insanı rahatsız eder.
O rahatsızlık bende katlanarak artmaya başladı.

Kedim ve kuşlarım olmasına rağmen bir köpeğin varlığına ihtiyaç duyuyor olmam garip mi bilmiyorum. Ama belki de değildir. Köpekler bütün hayvanlar içinde en sadık olmaları ile bilinirler. 
Yıllar önce birkaç köpek beslediğim için bir köpekle dost olmanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorum ve açıkçası o duyguyu çok özlüyorum. Hayvanlara olan ilgim çok küçüklükten geliyor. Küçük yavru bir köpeği kucaklayarak, öperek ona sıkı sıkı sarılarak sevdiğim için bir hastalık geçirdiğim ve bunun sonucunda on tane iğne yediğim de doğrudur. Küçük olduğum için sıkıntı yok. İğnelerin acısını değil, o yavru köpeğin bana hissettirdiklerini hatırlıyorum.

Ben daha ilkokula giderken, her sabah okuldan önce ekmek almaya gittiğimde, benimle birlikte bakkala gidip gelen sarı, tatlı mı tatlı bir köpeği hatırlıyorum. Beni görür görmez iri cüssesine rağmen taklalar açan, kuyruk sallayan sevgiyle adeta çıldıran bu köpeğe o kadar bağlıydım ki, onu ortadan kaldırıp bir arabanın arkasına koyarak uzağa bir yere bırakılmasını istediklerinden sonra kendime gelmem, bu olayı unutmam çok güç olmuştu. Bir keresinde ayağının birini kanarken görmüş ve aklımca ayağını yıkayıp küçük bir bezle sarmıştım. O anları hatırlayınca gülümsüyorum. O kadar küçüktüm ki. Belki birinci sınıfa gidiyordum bilemiyorum. Köpeğin hiç sızlanmadan durduğunu ve eline dokunmama hiç ses çıkarmadığını hatırlıyorum. Sanki ona yardım ettiğimi biliyor gibiydi.

Sonrasında yine bir köpek dostum daha oldu. O da iri, kurt cinsi bir köpekti ve çok cana yakındı. Bazen ondan ürkerdim ama sevmem için başını eğip kuyruğunu sallayarak bana yaklaştığında kendime karşı koyamazdım. Tüyleri uzundu ve tüylerinin arasındaki parazitleri peçete ile temizlediğimi hatırlıyorum. Ancak o da uzaklaştırıldı.
İnsanlar kendileri ile birlikte yaşamalarına izin vermiyordu. İnsanlar doğuştan bencil olarak doğuyor olmalılar. Başka bir açıklama kabul edemiyorum nedense. Hayvanın hiçbir zararı olmadığı halde onu beslemekten, onunla yaşam alanlarını paylaşmaktan çekiniyorlar ve bunu siz yapmak istediğinizde de sizi uyarıyor, hatta bazen size kızabiliyorlar. Ama seviyorum ve seviyorum diye bir şey yapamazlar. Tekrar söylüyorum, kesip biçme fikri beni ürkütmeseydi veteriner olurdum. Onlara bakardım. Sevgiyle...

Bilemiyorum. Bir köpeğin varlığına ihtiyaç duyuyorum. Bir kuşa sarılamıyorsunuz. Bir kediye sarılıyorsunuz ama yeterli gelmiyor. Bir köpeği sarılmak gibi değil. Bir köpeğe sarıldığınızda kollarını size dolamasa bile yüreğini size sardığını hissedebiliyorsunuz. Bu his öyle güzel, öyle muntazam ki!
İhtiyaç çok fazla. Çok çok fazla. Sokak köpeklerinden ürkmesem birini tutup çekeceğim ve sarılacağım, doya doya tüylerini okşayacağım ama güven olmuyor ne yazık ki.
Ama ileride inşallah, bir gün.. barınağa gidip küçük yavru bir köpek alacağım. Birlikte büyüyeceğiz ve bağlanacağız.

Ben bir şeyi sevdiğim zaman tam sevdiğim için muhtemelen köpeği bile sevgimle boğabilirim. Zavallı muhabbet kuşlarım eğer konuşabiliyor olsalardı, aşırı sevgimden ötürü bir şikayet listesi sıralayabilirlerdi. (: Özellikle Mavi'm. Kuşun tüyleri bereli bereli. Elime alıp severken, burnumu tüylerinin arasına sokup kokusunu içime çekerken ve gözlerinden bile öperken...o kadar duru, o kadar hareketsiz duruyordu ki elimde. Kendimi tutamıyorum ve defalarca defalarca öpüyorum. İçimdeki sevgi çok başka. Bir adamı sevmemek en iyisi bu yüzden. (: Muhtemelen kendimi de onu da delirtebilirim.


Gelelim Hachiko'ya.

Belki duymamışsınızdır. O yüzden anlatayım. Hachiko bir japon köpeği. Sanırım hakkında iki film yapılmış, ben birisini izledim ve beni hüngür hüngür ağlatan bir filmdi. Hayvanları bu kadar seviyor olmamdan kaynaklanıyor herhalde. Hachiko aynı zamanda gerçekten var olmuş olan bir köpek. Bir üniversite profesörü küçük yavru bir köpek ediniyor ve ismini Hachiko koyuyor. Köpekle aralarında muhteşem bir bağ oluşuyor. Özellikle Hachiko profesöre çok bağlanıyor. Bir yıl içinde köpek büyüyor ve sahibini işe gitmek için metroya kadar götürüyor. Sonra o metroya binince de dönüp tekrar eve geliyor.

Böyle böyle zaman geçerken, Hachiko artık yalnızca sabah ona eşlik etmekle kalmıyor, sahibinin işten çıkış saatini hesaplayarak akşam tam vaktinde metroya geliyor ve bekliyor. Sahibi metrodan indiğinde ona koşuyor ve birlikte eve dönüyorlar.

Bahsettiğim sadakat, sevgi, bağlılık işte bu. İhtiyaç işte bu. Hayvandaki koşulsuz sevgi işte bu!

Ve bir gün maalesef profesör üniversitede kriz geçirip ölüyor. Hachiko onun dönüşünü bekliyor ancak sahibi gelmiyor.
Köpek günlerce oradan ayrılmıyor. O metrodan inmedikçe oradan asla ayrılmıyor. Bir gün, iki gün, üç gün.. derken aradan tam on yıl geçiriyor ve köpek hala orada sahibinin metrodan inmesini ve birlikte eve gitmeyi bekliyor.

İşte hikayenin bu kısmı beni bitiriyor. Dayanamıyorum ve ağlıyorum. O hayvanın sevgisini istiyorum. O hayvanın sevgisine ihtiyaç duyuyorum. Köpek en sonunda ölüyor ve Japonlar o köpeğin heykelini oraya dikiyor.

Bugün hala o heykel orada duruyor.
Kalbimi paramparça eden bir şekilde.
Bu nasıl bir sevgidir? Nasıl bir bağlılıktır? Nasıl güzel bir şeydir? Hayran kalıyorum. Kıskanıyorum hatta. O tür bir sevgi yaşadıkları için kıskanıyorum. Ancak daha fazla zaman geçiremedikleri için de çok üzülüyorum.

En azından bir yıldan daha fazla zaman geçirebilirlerdi...ama ben ne bilirim ki?

Bu konuda 2009 yılında ABD yapımı bir film çekilmiş. Richard Gere'nin başrolü, profesörü oynadığı filmde ona çok tatlı bir köpek eşlik etmiş. Hikayeyi bilerek filmi izlemek, insanın içine dokunuyor. Çok güzel bir filmdi, kesinlikle tavsiye ederim. Sonunda biraz başınız ağrıyor ama olsun. (:

Filmin fragmanını bırakıyorum buraya.



VE BENİ BİTİREN O SON SAHNE.... Hachiko, sahibini on yıl bekledikten sonra, ölüme onun hayalini görerek teslim oluyor. Sonunda ona kavuşuyor. O kadar güzel bir sahne olmuş ki, şimdi bir kez daha izlerken gözlerim doldu. Bu filmi yalnızca iki kere izleyebildim. Daha fazlasını sanırım kaldıramam.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder