Sayfalar

Perşembe, Ocak 31, 2019

30.01.2019 - Çarşamba - Sarı Cadı'ma Veda...


30.01.2019 tarihi benim için yaşanması zor bir gün olarak kalacak sanırım. 29 Ocak da öyle sayılabilir, hatta 28 Ocak da. Bugüne değin toplamda sekiz kuşum öldü, dördü yavruydu. Hepsine ayrı ayrı parçamı bıraktım.

Alıştım dedim kendime. Sekiz kuşun ölümünden sonra elimdeki bir kuş da ölse ne olabilir sanki? Üzülmem dedim. Ama öyle olmadı. Parçalandım yine.
Yaklaşık dört yıla yakındır yanımda olan dişi kuşum dün akşam öldü. Karanlıkta bir el feneriyle soğuk toprağa ağlaya ağlaya gömdüm onu. Dün şiddetli bir yağmur da vardı. Toprak buz gibiydi. Bilemiyorum..onu öyle soğuk toprağa koymayı kalbim kabullenmedi. Küçük kalın bir bez diktim ona göre ve Sarı Cadımı içine yerleştirdim. Öyle gömdüm. Her zaman bana pırıl pırıl bakan gözlerini kapalı görmek, sevmeme izin vermediği kafasını öyle hareketsizce bükük görmek, kulağımı her zaman göğsüne dayayıp hızlı atan kalp atışını bu sefer duyamamak bitirdi beni.

Ne olduğunu, nasıl olduğunu hiçbir zaman anlayamayacağım ama bildiğim tek şey bir daha dişi kuşum olursa onun doğum yapmasına izin vermeyeceğim. Yuvalık koyduğunuz zaman hemen yumurtlamaya başlıyorlar. Ve ben dün akşam altı yıldır bende olan yuvalığı attım. Yeni bir tanesini de almayacağım.

Yavrular gelmeden önce üç tane erkek kuşum ve bir tane de kızım vardı. Sarı Cadı'm diyordum ona. Şimdi o gitti ve geride birbirinden tatlı üç tane yavru kaldı. Onlara bakınca içim parçalanıyor. Eşi ise onu arıyor.
İşte böyle zamanlarda kendime çok kızıyorum. Biraz suçluluk duygusu çokça üzüntü yüzünden, "keşke hayvan beslemeseydim" diyorum. Keşke kelimesini kullanmam, kullanmayı da sevmem ama böyle zamanlarda bunu diliyor insan.
Onların ölümünü görmek insanın canını çok yakıyor.
Hele Sarı Cadı, iki gündür kendinden geçmiş bir halde duruyordu. Sürekli ölüp ölmediğini kontrol etmek sonra onun acı çekmemesi için bir an önce ölmesini dilemek...

Kafamı o kadar dağıttı ki, telefonuma koyduğum ekran kilidini unuttum. Telefonumu tam dört saat boyunca açamadım. Kafam o kadar yerinde değildi ki uyuyamadım. Sabaha karşı dalıp gitmişken birden uyandım ve telefonumu elime alarak bir kombinasyon denedim ve tek denememde giriş yapabildim.

Allak bullak.
Bağlandığım bir şeye artık nasıl bağlanıyorsam, onu kaybettiğimde yıkılıyorum. Geriye ağlamaktan çatlamış bir baş ağrısı kalıyor.
Ama kızımın iyi olduğunu biliyorum. Her zaman hayalini kurduğum gibi, ben cennette gezerken de beslediğim bütün kuşlar benim üzerimde gezecek, buna inanıyorum. Omuzlarım onlarla dolu olacak. Ölen dokuz kuşum ve şu an beslediğim altı kuşum da, hepsi benimle birlikte cennette olacak. Saçlarıma konacaklar, kollarımda gezecekler ve belki benimle konuşacaklar bile.

Hayvanlar beni hep sarsıyor. Onlara karşı o kadar koşulsuz bir sevgi besliyorum ki, öldüklerinde geriye kalan tek şey ızdırap oluyor. Üzücü, çok üzücü bir şey bu. Ölmesini hiç istemezdim... hiç istemezdim... yine bana o pırıl pırıl gözleriyle baksın isterdim. Fotoğrafını çekmeye çalıştığımda burnunu kameraya soksun isterdim. Güzel, eşsiz tüylerini karıştırırken yine onu izlemek isterdim.
Daha fazla yazamayacağım...
Bu yazıyı yazıp, tarihi belgelemek istemedim ama onun ardından bir şeyler yazmazsam da kendimi iyi hissetmeyecektim. Seni seviyorum Cadı Kızım...seni seviyorum annem. Çok seviyorum.

Bazı insanlar kuş ölmüş diye basitleştiriyor olayı...alt tarafı bir kuş ölmüş diyorlar. Biri gider biri gelir nasıl olsa?! Hayvan ruhundan anlamayan insanlar söyler bunları. Her kuşu bir gören insanlar söyler. Kuş besleyen ve onları çok seven insanlar bilir: Beslediğiniz her kuşun ayrı bir karakteri vardır. Tıpkı insanların farklı bir karaktere sahip olduğu gibi. Kuşlar da kendilerine has özelliklere sahiptir...sanki birer bireymiş gibi. Hepsi aynı değil o yüzden. Biri gittiğinde diğeri elbette gelir, ama ONUN gibisi bir daha gelmez.

İyi olduğunu biliyorum Sarı Cadı'm, sen iyiysen ben de iyiyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder