Sayfalar

Pazartesi, Temmuz 18, 2016

Ruhumuz beslenmeye ihtiyaç duyar


Bir bardak çayın aslında hiçbir önemi  yoktur.. çay derdinle, düşüncelerinle..hissettiklerine beraber içildiğinde bir anlam kazanır aslında. Bir de onu kiminle içtiğin vardır. Bir de nerede, ne şekilde içtiğin.. Rüzgarlı bir günde bir akşam vakti deniz kenarında oturup içiyorsan eğer bir bardak çayı.. bir şekilde en mutlu.. en huzurlu bir insan gibi hissetmen gerekir .. Yalnızım diye düşünürsün ama elinde sımsıcak bir bardak çayın varken.. aklından her türlü görüntüler geçerken.. etrafın gürültüsünü, sessizliğini dinlerken.. o kadar da yalnız olmadığının farkına var.. Bankta nasıl oturuyorsun? Derli toplu mu? Ellerini bankın sırt tarafına mı doladın?

Sırtını geriye yasladın mı? Ya da bağdaş kurup mu oturdun.. ya da yan dönüp dizlerini kendine çekerek mi oturdun? Nasıl hissettiriyor? İyi mi? Çok iyi mi? Bir bardak çay insanı böyle yapıyor değil mi… aslında o dinginlik insanı böyle yapan.. gözlerini kapattığında hissettiğin o his, aldığın o derin nefes.. bütün bunların sebebi o dinginlik.. İnsan bazen kendini dinlemek istediğinde ya deniz kenarına ya da kimsenin olmadığı tepelere gider.. ben de öyle yapıyorum. Biraz kendimi kaybettiğim zaman deniz kenarına yürüyor, kumların üzerine oturup denizi izliyorum. Dalgalarını.. kendime benzetiyorum biraz. Zaten insan kendini kaybettiği zaman .. yansımasını iletecek bir yer arar. Yorulmuştur, dizleri  tutmuyordur.. mecali bile yoktur. Hayat insanı böyle yapıyor işte. Gönlümüze o kadar çok şeyler ekliyor ki.. bazen nasıl oluyor da hepsini bu kadar kaldırabiliyor insanlar diye düşünüyorum.

Bulanık bir suyun ..denize dökülüp kendi kimliğini kaybetmesi gibi.. insanlara karıştıkça kayboluyor gibiyiz..gönlümüzde .. biz de.. Düşündükçe daha da kayboluyorum. Çıkmaz bir sokağın bütün duvarlarına dokunup geçiyor gibi bir his. Biraz korkutucu tabiî ki. Biraz da buruk bir his. İnsan kendini çok kaybeder de çok zor bulur çünkü.. Üzerini örter kayboluşunun..üzerine yaşanmışlıklar ekler.. yeni hayaller.. yeni umutlar.. o kayboluşu bir gün karşısına çıktığında uçurumdan düşmüş gibi hisseder.. varlığını unuttuğu acıları yüzüne vurduğunda elindeki ümitler de gidiverir.. insanız.. yürüdüğümüz tek bir yolda geriye dönüşün olmadığını bilmemize rağmen ..her defasında geriye dönmek isteriz.. her defasında..boşuna bir çetrefilin içinde dönüp dururuz.. ölüm gelir ve buna bir son verir.. Deniz kenarından buralara nasıl geldim acaba.. (:  

Her neyse…

Istanbul’a gitmek gibi bir hayalim var.. dizilerde..filmlerde o deniz kenarındaki banklara oturup bir çay içmek ve o dinginlikte kendimi dinlemek istiyorum. Gülümseme yüzümden hiç gitmesin.. hafif rüzgar çarpsın beni derken.. bir  yandan da yağmur damlalarına yakalanıp çocuklar gibi şen hissetmek istiyorum. Saçlarımı uzun uzun omuzlarımın gerisine savuracak bir rüzgar olsun…içimden geçip giderken ruhumun bütün kirlerini de götürsün istiyorum. İnsanlar bu serin akşamın tadını çıkarırken..onları izlemek istiyorum. Arada çayımı yudumlayıp..belki gözüm bir şeye takılmışken aceleyle içip dilimi yakmak istiyorum. El ele yürüyen genç bir çift … veya iki yaşlı insan.. omuz omuza versin.. bu dinginliği diğer bankta oturmuşken benimle beraber paylaşsın istiyorum. Biraz fazla içimize çektiğimizde dinginliği sevimli sevimli gülümseyip akşamın güzelliğinden, çayın soğuduğundan.. üşüdüğümüzden..ama buna rağmen buradan gidemeyişimizden bahsedelim istiyorum. Bir kez olsun isimlerimizi söylemeden.. ..kimlerden..nereden olduğumuzu sormadan..aynı konuyu konuşalım istiyorum.. sadece kimsesiz birisi olarak..

“Hava çok güzel öyle değil mi?” dediğim zaman tatlı bir gülümseme almak istiyorum..
“Bir bardak çay iyi giderdi şimdi,” diyen yaşlı teyzeye isterse gidip çay alabileceğimi söylemek istiyorum. Beraber arada sessizlikle çaylarımızı yudumlarken..yanımızdan akıp giden insanları, gittikçe devleşen dalgaları.. ruhumuza üflenen tatlı bir ninni gibi içime çekmek istiyorum. Omuzlarımı boynuma doğru büküp..içim içime sığmazken…aptal aptal sırıtmak istiyorum. Bazen bu anın büyüsüne öyle çok kaptırmalıyım ki kendimi diyorum, gerçekliğini benliğimin her zerresinde hissedeyim.  Ellerim her zaman ki gibi soğuk olsun.. İstanbul’un deniz kenarında ..otururken..bir akşam vakti.. bütün yaşamlarım benden uzaklaşsın istiyorum. Gözlerimi kapattığımda zihnimde adım atacak bir yerim olsun.. acının da üzerine çıkmayayım istiyorum. Dokunsun istiyorum bu şehir bana. Ruhuma, bedenime.. kalbime.. öyle derin izler bıraksın ki.. her deniz kenarına gittiğimde kendimi o anın içinde bulmak istiyorum aniden.

Her neyse.. 

Geçenlerde işlerimi halledip, elime bir simit bir su alıp yaşadığım yerdeki deniz kenarına inmiştim. 

Yorgunluğumu mu atmak istedim, yoksa sadece denizi mi görmek istedim hatırlamıyorum.. ama o ihtiyaç o kadar kuvvetliydi ki.. yürümeye değmişti. İnsanlar akın akın mesai saatinde bile deniz kenarına gelmiş.. kimisi mısır, kimisi simit, kimisi bici bici yiyordu… ve büyük de bir fotoğraf çılgınlığı vardı elbette. 

Araya karışıvermiştim. Kalabalık içindeyken nedense her zaman iyi olamıyorum. Tek başına daha keyifli olurdu biliyorum ama insanları görmezden gelmeye hakkım yoktu ki… Hem bana arkadaşlık eden küçük bir insan vardı yanımda. 

Babası ve abisi fotoğraf çekilme derdine düşmüş çocuğu deniz kenarında bırakmışlardı. Ona ben göz kulak oldum. Küçük merakına, şaşkınlığına ben ortak oldum. 
Minik elleriyle bir şeyler mırıldanırken kendi kendine.. yüzüne dokunuşunu, pantolonuna sürtüşünü..keyifle izledim. İçimden kucaklamak gelmişti..ama dokunmadım..çünkü belli ki denizi izlemekten o da hoşlanıyordu. Küçük insan diye seslendim..minik ağzını buruşturarak döndü baktı. (: Ne dediğimi anladığını sanmıyordum zaten.. ama surat ifadesini görmek istemiştim. Her şeyden habersiz öyle tatlı görünüyordu ki… dönüp babası olduğunu düşündüğüm insana baktım.. şu küçük varlığın farkında bile değildi.. onunla iletişim kurduğumun, simitimden verdiğimin..
Küçük insanla biraz daha oturduk ayaklarımızı sallaya sallaya.. sessizce.. simitimizi yedik arada denize attık.. martılar gelip yiyebilirdi..biz de izlerdik..
Sonra babası küçük insanı alıp götürdü yanımdan..tek başına kaldım. Yorgunluğum bütün bedenimi ele geçiriyordu ve hayat devam ediyordu. Biz insanlar o kadar karmaşık yaratıklarız ki… tek başına bir beden olduğumuz halde ruhumuz böyle anılara ihtiyaç duyar. Dinginliğe, huzura, sessizliğe..bazen gürültüye.. anlamsız bir şekilde hem de..
Her zaman gidecek bir yerimiz olmasına rağmen kaybolup duruyoruz… çerez tabağında tek kalan leblebi gibiyiz.. Bizi de tercih eden olur mu yoksa ruhumuzu deniz kenarlarında mı besleyeceğiz hep?


Meçhul gibi. Hay Allah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder