Sayfalar

Perşembe, Mayıs 07, 2020

Karşıt Fikirler



Çoğu zaman insanın tarafsız olması gerektiğini düşünürüm. Bazı önemli konularda bu özellikle doğrudur, fakat hayat size tarafsız olmak gibi bir seçenek sunmuyor. Ya da ben çok karmaşık bir insanım bilemiyorum. Hayat ya siyah ya da beyaz değil midir? Gri tarafları yoktur. Ya iyi ya da kötüsünüzdür ama bundan önce insansınızdır elbette. İlla ki iki ayrım seçmemiz gerekirse buna yakışacak sıfatlar çoktur. Kötü ve iyinin yanında, güçlü güçsüz, akıllı cahil, zengin fakir v.b ... gibi yakıştırmalarla ifade biçimi oluştururuz. Ama bütün bu ayrımların derinlerinde yatan anlamları hiçbir zaman anlayamayız. 
Bana göre bu ayrımların bir anlamı yok... Dünya'ya gelen ve bir şekilde var olmayı sürdüren her birey ona sunulan şartlarda kendi seçimlerini yaşar. Çoğu zaman irademiz burada sorun çıkarır fakat pes etmemeyi öğrenmişsek pek de sorun yaşamayız. 

Fakat son zamanlarda kendimi tanıyamadığımı fark ediyorum. Bir durum üzerinde bir fikrim her zaman olur ama kendi fikirlerime zıt fikirler üretmeye başladığımdan beri kafam çok karmaşık. Kendimi kendime savunur haldeyim. Fikirlerimin fikirleri var ve bu biraz rahatsız edici bir durum aslında. Bir konu üzerinde tez yaratabilirken aynı anda anti-tezlerini de oluşturabiliyorum. Bu normal mi bilemiyorum, bana hiç de normal gelmiyor. Bunu uzun zaman önce kabul ettim ancak ara sıra yaşadığım farkındalık beni yoruyor. 
Belki de çok düşünmekle açıklanabilir bu durum ama yeterli olmaz. Bir konuda taraf olmanız gerekiyor. Hayat size bunu özellikle söylüyor. Taraf olmalısınız, arafta yaşamak arafta kalmaktır ve belki de bunu başarabilenler çok da mutlu olabilir. Kim bilebilir? 
Ama normal olmayan insanlar, kendimi pek de normal saymıyorum, taraf olmalılar. Çünkü hedefler, hayaller, yaşam olgusu sürekli değişir, sürekli kendini geliştirir... işte bu yüzden sağlam bir fikriniz olmalıdır ki bütün bu değişime ayak uydurabilsin. Gelişigüzel yaşama fikrini çok hoş bulsam da bunun en azından benim açımdan olması mümkün değil. 
İnsan taraf olmalıdır ki bütün bu gelişim, değişim süreçleri hayatın içinde bir anlam bulsun. Tutunacak bir fikir, bir amaç olsun. 

Son zamanlarda artmakla birlikte uzun zamandır kendi karakterimi anlamaya çalışarak ömrümü geçiriyorum. İnsan ölene kadar da kendini anlamaya çalışmalıdır bence. Kendimizden bile gizlediğimiz yönlerimiz olabilir, bunlarla çok geç de tanışabiliriz... İnsan içinde ne olduğu belli olmayan bir sır kutusu gibidir. 

Onu anlamaya çalıştıkça anlamsızlaşır, ince bakışlar, ince düşünceler ona bir anlam katar. Ve çoğu zaman da bir insanı anlamlı hale getiren kendi yaşamıdır. Ya da anlamsız hale getiren...

Bu yüzden tam olarak kendimi tanıyorum diyemem. Olabilecek her türlü değişimde vereceğim tepkileri kestirebilirim ama asla tam olarak emin olamam. Zaman, mekan, insanlar, yaşam değiştikçe sizin de değişmeniz kaçınılmaz oluyor. 

Kendime karşı kendimi savunmam belki de iyi bir şeydir... 
Mantık...beni her zaman mantık harekete geçirir. Eğer bir şeyin olması mantıklıysa olmalıdır, vicdanen de rahatsızlık vermeyecekse olması gereken budur. Çoğu zaman sevgide bile mantık ararım. Bir insanı ya da bir hayvanı seviyorsanız bunu tabiki içinizden gelerek yapmalısınız. Sevdiğiniz şeyi her haliyle sevmelisiniz. Öyle yaptığınız zamanda da, aynı tepkiyi göremezseniz üzülürsünüz. Çünkü sevgide bile mantıkla hareket ediyorsunuz. Oysa herkes aynı sevmez. Belki de bu mantığı aşamayacağım için de kimseye tam olarak inanamayacağım. 

Her neyse...

İnsanın içinde kaç kişilik vardır acaba? Ömrümüz boyunca kaçına şahit olacağız kim bilir... ve kaçını doya doya yaşayacağız? 
Bugün bu yazıyı yazmak geldi içimden... lisede yaptığımız bir münazara geldi aklıma önce, sonra benim her yerde uçuşan fikirlerim çıkageldi... neden böyle diye düşündüm yine... hayat ne karmaşa ama. 

Lisede edebiyat öğretmenimiz bir münazara konusu oluşturmuştu. İki ana cevap belirlendi...bir grup oluşturulmadı, sadece kendini verilen iki cevaba en yakın hissedenler tarafını seçmişti... 
Ben daha az tercih edilen cevabın öncüsü oldum. Fikrime katılan hiç kimse yoktu... :) Sonra öğretmenim neden bu cevapları verdiğimizi açıklamamızı istedi... Açıkladığımda ise neredeyse hepsi fikrimi desteklemişti. Garipti, aslında manidardı da... 
O an aslında her iki cevabın da öncüsü olabileceğimi fark etmiştim. Yani münazara konusunun her iki cevabının da doğru olduğunu düşünmüştüm... bunu derinlemesine açıklayabilirdim de... her zaman fikrime karşıt fikirler oluşturduğum çok oldu... beyaz aslında beyazdır ama aslında değildir de...bunun her iki cevabını da verebilirdim, açıklayabilirdim, şiddetle bunu savunabilirdim... ama dediğim gibi taraf olmanız gerekiyor. Ya beyaz gerçekten beyazdır, ya da gerçekten beyaz değildir demeniz gerekiyor. 

Benimse zihnim her iki cevaba da kendince açıklamalar bulmanın uğraşında. Nasıl her iki cevabı da kabul edebilirim ki? 

Münazaranın sorusu ise şuydu: Bir öğretmen her şeyi bilmeli mi? Bilmemeli mi? 
Bilmemeli demiştim. Bir öğretmen de olsa her şeyi kimse bilemez... Bu konuda kendini geliştirmeye çalışır, belki ömrünü buna adar ama asla daha fazlasını bilemez. Fakat bilmeli de demiştim kendi içimde... eğer toplumu temsil ediyorsanız, zaten hepimiz toplumu temsil ediyoruz fakat, en azından kendinize ben birçok şeyi biliyorum demelisiniz. Bunun için çaba harcamalısınız da... araştırarak, sorarak ve... en önce inanarak. 
Peki bir insan çok düşünmeli mi,  düşünmemeli mi? 

... 


1 yorum:

  1. Esrammm senin yazıların,yaptıkların benim için çok kıymetli..Uzun zaman oldu buraya girmeyeli ama bol bol okucam artık.Emeğine,aklına,fikrine sağlık 💜

    YanıtlaSil